Teknik, estetik ve düşünsel katkısını takdirle andığı Abidin Elderoğlu'nun çizgisinden, daha somut, ayağı yere basan, bu toprakların insanlarının realitesini ve hayat gerçekliğini işleyeceği ağırlıkta eserler üretir. Bunun yanı sıra “Şekillerin kaderinde soyutlama vardır” diyerek, figüratif çalışmaları gibi soyut resimlere de yer veren sanatçı, Goetz’in atölyesinde soyut sanatın çözümlemeleri üzerine araştırmalar yapar. Bu süreçte ve sonraki yıllarda kaligrafik değerlerle özdeşleşen geometrik soyut leke dengesi temelli eserler de üretmeye başlar. Şeref Bigalı’nın, ifade gücünü ustalıkla kullanıp, doğayı taklit etmek yerine, onu kendi özgün diliyle yeniden yorumlaması; insan, mekan ve nesnelerin içsel dinamiklerini gözler önüne çıkarır. Eserlerinde, doğal renklerin optik çekiciliği, mekânsal çevreyle kurulan diyalog ve çizginin zarif düzeni; resmin hem görsel hem de düşünsel bütünlüğünü ortaya koyar. Suluboyanın akışkanlığı, desenin sağlamlığı, yağlıboyanın yoğunluğuyla, figürlü kompozisyonlarında bedenin ve duruşun sadece fiziksel değil, aynı zamanda hikâye anlatan bir öge olduğunu hissederiz. Eserleri, dinamik kompozisyonların oluşturduğu, renk, ışık ve gölgenin özenle dengelendiği görsel bir şiir gibidir. Ayrıntıdan ayıklanmış doğallık ile plastik yetkinliğin dengede tuttuğu spontan uyum, sert konturlarla belirlenen formların açık-koyu leke düzenleriyle bütünleşir. Işık-gölge oyununun içinde kurduğu diyalogu derin bir estetik dille okuruz. Eserlerinde, “desen” aracılığıyla inşa ettiği özgün estetik anlatım, doğa ve nesneleri yalınlaştırma çabasıyla her figür ve manzarada sanatçının sezgisel katılımını ve yorumunu yansıtır. Desen çalışmaları onun sanatının gelişimine ışık tutan uygulamalar olarak başlar ve ilerleyen yıllarda, imgelerin saklanması, konuların saptanması aşamalarında varlığını korur. Desene dayalı renk anlatımını, figür kimlikli dramatik kurguyu ve öyküyle plastik bütünlüğü ortak bir özgün kulvarda eritebilen ayrıcalıklı ressamlardan Şeref Bigalı, yine desen ağırlıklı bir kompozisyon ve anlatım mantığı içinde kurgular ve eserleri ayrıcalıklı, kendine özgü bir realite resmi olarak karşımıza çıkar. Bigalı, suluboyayı ise genel üslubunun içinde özgün bir duyumsama estetiğiyle işler. Soğuk ve sıcak renk dalgalanmalarının, suyun akışkanlığı ile transparan etkisinin öne çıktığı, kıvrımlaşan ve şiirsel bir kompozisyonun biçimlendiği bu çalışmalarda, derin katmanları parça parça görselliğe taşır. Kağıt ve boya arasında özgür dağılımların izlerini belirleyen suluboya yapıtları, anı belirtme, gezinti ve doğanın yaşam içindeki anlarını yakalama çabasını somutlaştırır. Ele aldığı bütün konuları suluboya mantığı doğrultusunda ve altta gezinen karakalemin göz okşayıcı açılımıyla ortaya koyan ressam, izlenimin ötesinde ele aldığı konuya gizli bir anlam ve hikaye katmasını da bilir. Şeref Bigalı’nın eserlerindeki her farklı teknik, sezgisel anlatım formuna dönüşür. Onun çizgileri, nesnel gerçekliğin sınırlarını aşarak insanın, doğanın ve mekanın özünü kavramsallaştırır; izleyiciyi derin düşüncelere ve içsel keşiflere davet eder. Bu anlatım, Şeref Bigalı’nın sanata olan tutkusu, teknik ustalığı ve insanı tüm yönleriyle anlatma arzusunu gözler önüne sererken, sanatının dilini yeniden ifade eder.